imla

yalnız harekelerin yitimi olsa hayıflandığımız

yine de

bir şakâyık gibi konduracağız tebessümleri

         dudak kıvrımlarımıza!

lâkin

tek tek aralayınca yitimlerin perdelerini,

gözlerimizde amonyak çiçekleri…

hep eksik… hep ezik…

bu kentin gri sabahları bitiriyor beni…

ağlamaklı şarkılar dolanıyor dilime…

ve bir yanım hep eksik…

                     hep ezik yaşıyor hayatı…

çocukluğum geçiyor

                     sabah sisleri içinden…

bir duvara dayanmış

                  yorgun…

                           şaşkın…

                                   umutlu…

ve misketler azaldıkça avuçlarımda

                    tükeniyor gülüşlerim dudaklarımda…

bu yüzdendir belki de

bir yanım hep eksik…

bir yanım

hep ezik yaşıyor hayatı…

alestalargabrama

ben bütün gemilerimi turuncuya boyadım.

bu yüzden tüm ayrılıklardan

                                   alacaklıyım çocuk!

– şahsî manifestomdur.

   ciddiye alınması önemle duyurulur! –

yalnızlık

bu burukluk neden?

                    bu titreten yalnızlık?

içimde bir şeyler ölüyor…

bir akiste

bir çocuk…

masum çaresizliğinden muzdarip bakışlarla karşımda!

gözlerim,

gözlerine takılıyor;

                çaresizliğim geliyor o an aklıma!

kaçıp gitmek istiyorum!

                      kaçıp gitmek bir yere…

aslında hiçbir yere!

başka bir kent…

            başka başka insanlar…

                        yabancı kalabalıklar…

                                   kalabalıkta yalnızlıklar…

şimdi de yalnız değil miyim

                         kendi kalabalığımda?

                                         kendi aşkımda?

aşkta yalnızım!

kalabalıkta!

ağlarken…

            sevişirken…

                        özlerken…

yalnız değil miyim?

yalnız değil miyim acılarımda?

yüzleşme

çağırma çocuk!

                        gelemem…

adım atamam cümleden dışarı!

içimde garip bir mahşer…

                        beynimde surh…

cinnettir şimdi bana bu yalnızlık!

yoksan eğer…

her şey yalan sen yoksan eğer!

bu insanlar…

     bu şehir…

          tenimi yakan şu kızıl güneş…

                içtiğim su…

                      nefes aldığı hava…

                              çocuk sesleri…

her şey!

her şey yalan!

ve tüm bu yalanların içinde

duyduğum en güzel masaldır sesin…

ve sen yoksan yanımda!

ve kamaştırmıyorsa başka gözler

                                       gözlerimi!

ve duymuyorsam eğer sesini!

yalandır yaşananlar!

             yaşadığımı sandığım anlar…

yalandır gülüşlerim!

aynadaki ben,

yalandır baştan ayağa!

sen

            yoksan

                            eğer

                                     yanımda…

kalanlar

geride fotoğraflar kaldı!

geride şarkılar…

               türküler…

                        yarıda sevdalar…

                                   darmadağın umutlarda yarınlar…

geride gözlerim kaldı!

tutuk…

            savrulmuş…

                        sergüzeşt yüreğim…

yüreğim,

            yüreğinizde kaldı…

cevizli şiir

şimdi sen,

rakımı bin yirmi altı ile sekiz yüz yetmiş

                                                           arasında değişen

anadolu içinin herhangi bir kasabasının

cevizleriyle meşhur dağ köylerinden birinin

ayazına hiç sığınmamışsın gibi

çayı demledim…

                        gel hadi…